Yunanistan Mykonos & Delos’da
Güneşi Ararken
Tanrı’nın
doğduğu yerde ışığı takip edebileceğiniz daha iyi neresi olabilir?
Mykonos
Grand Oteli ve Tatil Yeri’nde beyaz, içe doğru çukur köşeli balkonumda
gökyüzünden sızan altın rengi güneş ışığını görebiliyorum. Dolgun bir bulutun
bir tutamını ateşliyor ve aşağıda sörf yapanları ısıtıyor. Ruhani bir görüntü –
bir dakikalığına Apollon’nun kendini bir buluttan aşağı atıp atmadığını ve
kumsalda bir yer bulup bulmadığını merak ediyorum.
Tüm
bunlardan sonra, Tanrı’nın ışığının doğduğu yer olan Delos adalarına (bugünkü
rotamız) bakıyorum. Ekim ayında bile, Mykonos’un parti adası daha
durgunlaştığında, Mykonos kasabasının gri taşlı ve rüzgarlı yolları kafelerde
Yunan salataları yiyen yerli halk ve turistlerle dolup taşıyor (yeşil salata
değil – domates, biber, kırmızı soğan ve zeytinyağlı peynirlerin çok güzel bir
karışımı). Delos’a hızlıca ulaştıktan sonra, eski dönem Ege medeniyetlerinin
kalıntıları arasında geziyorum, kaya duvarlarıyla birlikte sade bir manzara
ortaya çıkıyor. Ana vatanın temeli olduğunu söylenen uzun sütunlara bakıyorum.
Ayaklarımda başlayan bir elektrik yükü hissediyorum, parmaklarım bazı eski
Yunan harflerini kuma oymaya başlıyor. Mykonos yolunda Fransız bir kadının
yanına oturuyorum. Bana 50 faktörlük bir güneş kremi sürdüğünü, fakat hala
teninin gül rengi pembelikte olduğunu söylüyor. Biz buna Tanrılar tarafından
bronzlaşan “Mykonos ışığı” adını veriyoruz.
Güneş
kasabanın, mağazaların, restaurantların ve barların üzerinden doğmaya başladığında,
parlak beyaz renk turuncu ve pembeye dönüşüyor. Rüzgarla birlikte yürürken renk
renk kapılardan ve begonvil çiçekleriyle süslü balkonlardan ötürü dikkatin
dağılabiliyor. “Burası dünyanın kaybolmak için en iyi yerlerinden biri,” bir
Yunanlı söylüyor ve sonra bana Kounelas Balık Tavernası’na gitmemi şiddetle
tavsiye ediyor. Mavi yumuşak ışıklı bir masaya oturuyorum ve günün en taze
yemeğini sipariş etmeyi düşünüyorum – ancak ilk önce seçmem de lazım.
Balıkçıdan, gümüş karınlı bir sargos, kırmızı büyük karides ve kaz tarağı
istiyorum. Orta boy bir balık seçtim, patates ve pirinçle birlikte servis
edildi. Çiçekler basitti ve yemek ise harikaydı.
Gece
gezmesi için, kasabadan uzaklaştım ve küçük bir Venice mahallesine geldim.
Burada sağlam beyaz temelli evler, sazdan yapılmış damları ve 16 yy.’dan kalan
yuvarlak rüzgar gülleri var.Mykonos’un Caprice suyundan iki adım uzakta bir
sandalye aldım. Martinim de geldi, denizin dalgasını taşıyor gibi; içeceğime
bir kaç damla tuz ekledim. Bu da Tanrıların diğer bir armağanı olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder