28 Ocak 2016 Perşembe

Yunanistan Mykonos & Delos’da Güneşi Ararken



Yunanistan Mykonos & Delos’da Güneşi Ararken

Tanrı’nın doğduğu yerde ışığı takip edebileceğiniz daha iyi neresi olabilir?


Mykonos Grand Oteli ve Tatil Yeri’nde beyaz, içe doğru çukur köşeli balkonumda gökyüzünden sızan altın rengi güneş ışığını görebiliyorum. Dolgun bir bulutun bir tutamını ateşliyor ve aşağıda sörf yapanları ısıtıyor. Ruhani bir görüntü – bir dakikalığına Apollon’nun kendini bir buluttan aşağı atıp atmadığını ve kumsalda bir yer bulup bulmadığını merak ediyorum.
Tüm bunlardan sonra, Tanrı’nın ışığının doğduğu yer olan Delos adalarına (bugünkü rotamız) bakıyorum. Ekim ayında bile, Mykonos’un parti adası daha durgunlaştığında, Mykonos kasabasının gri taşlı ve rüzgarlı yolları kafelerde Yunan salataları yiyen yerli halk ve turistlerle dolup taşıyor (yeşil salata değil – domates, biber, kırmızı soğan ve zeytinyağlı peynirlerin çok güzel bir karışımı). Delos’a hızlıca ulaştıktan sonra, eski dönem Ege medeniyetlerinin kalıntıları arasında geziyorum, kaya duvarlarıyla birlikte sade bir manzara ortaya çıkıyor. Ana vatanın temeli olduğunu söylenen uzun sütunlara bakıyorum. Ayaklarımda başlayan bir elektrik yükü hissediyorum, parmaklarım bazı eski Yunan harflerini kuma oymaya başlıyor. Mykonos yolunda Fransız bir kadının yanına oturuyorum. Bana 50 faktörlük bir güneş kremi sürdüğünü, fakat hala teninin gül rengi pembelikte olduğunu söylüyor. Biz buna Tanrılar tarafından bronzlaşan “Mykonos ışığı” adını veriyoruz.



Güneş kasabanın, mağazaların, restaurantların ve barların üzerinden doğmaya başladığında, parlak beyaz renk turuncu ve pembeye dönüşüyor. Rüzgarla birlikte yürürken renk renk kapılardan ve begonvil çiçekleriyle süslü balkonlardan ötürü dikkatin dağılabiliyor. “Burası dünyanın kaybolmak için en iyi yerlerinden biri,” bir Yunanlı söylüyor ve sonra bana Kounelas Balık Tavernası’na gitmemi şiddetle tavsiye ediyor. Mavi yumuşak ışıklı bir masaya oturuyorum ve günün en taze yemeğini sipariş etmeyi düşünüyorum – ancak ilk önce seçmem de lazım. Balıkçıdan, gümüş karınlı bir sargos, kırmızı büyük karides ve kaz tarağı istiyorum. Orta boy bir balık seçtim, patates ve pirinçle birlikte servis edildi. Çiçekler basitti ve yemek ise harikaydı.
Gece gezmesi için, kasabadan uzaklaştım ve küçük bir Venice mahallesine geldim. Burada sağlam beyaz temelli evler, sazdan yapılmış damları ve 16 yy.’dan kalan yuvarlak rüzgar gülleri var.Mykonos’un Caprice suyundan iki adım uzakta bir sandalye aldım. Martinim de geldi, denizin dalgasını taşıyor gibi; içeceğime bir kaç damla tuz ekledim. Bu da Tanrıların diğer bir armağanı olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder